
“İstanbul, dünyada gördüğüm en güzel dört şehirden biri. Roma, Rio de Janerio, New York ve İstanbul. Bu dört şehre derin entelektüel duygular besliyorum.”
Kahve Molası’nda bugün İstanbul’a ilk kez 1998’de gelen ve ilk günün sonunda, “Buraya bir kez daha geleceğimi biliyorum,” diyen göstergebilim uzmanı ve Türkiye’de en çok Gülün Adı romanıyla bilinen yazar Umberto Eco’yu analım istedik.
Atlas dergisinin davetini kabul eden Eco, İstanbul’u kaleme almak için 98 yazında kızıyla birlikte İstanbul’a geldi ve Pera Palas’ta yaklaşık bir hafta kaldı.
Geldiği yıl Konstantinopolis’te geçen dördüncü romanı Baudolino (2000) için çalışıyordu. Kenti gezmek ve yakından tanımak bu sebeple Eco için önemliydi. Beyoğlu, Tarlabaşı ve Karaköy sokaklarını arşınlayan yazarı Cercle D’Orient girişinde kitap satan gençler tanıdı. Eco burada hem kitaplarını imzaladı hem de gençlerden çok sayıda kitap aldı.
Umberto Eco sözünü tuttu ve ölümünden yaklaşık üç yıl önce 2013’te ikinci kez İstanbul’a geldi. Bu gelişinde Orhan Pamuk ile Boğaziçi Üniversitesi’nde bir söyleşiye katıldı. Gerçek, Kurgu ve Tarih başlıklı söyleşinin ardından programında İtalyan Kültür Merkezi’nde kitaplarını imzalamak vardı.
Usta yazar 98’de fotoğraf çektirdiği Tarlabaşı Sakız Ağacı Caddesi’ni bir kez daha görmeye gidince mekândaki değişim onu hayrete düşürdü ve kendisiyle röportaj yapan Gökhan Tan’a, “Çok fazla yıkıyorsunuz. Yeni binalar inşa etmek için suç oluşturan çok fazla girişim söz konusu,” yorumunu yaptı.
Kentin tarihini çok iyi bilen, “gördüğümde âşık oldum,” diyen Umberto Eco’nun şehir için kaygı duyması, sevgisinin göstergelerinden biriydi.
? Gökhan Tan