“Sanmayın âvâre bülbüller gibi güllükteyiz
Biz yanık bir kor gibi sabah akşam Küllük’teyiz”
1950’lerin sonuna dek yaşayan Küllük Kahvesi’ne dair anlatılacak çok şey var. Şair Sıtkı Akozan’ın Küllüknâme isimli şiirinden bir beyitle başlayalım istedik.
Bugün Kahve Molası’nda sizlerle, 1957’de meydan düzenlemesiyle yıkılan Beyazıt’taki Küllük Kahvesi’ndeyiz.
Mermer masalarıyla meşhur, bir bahçe ve bahçeyi ortadan ikiye bölen dar yolun sol yanında, ünlü Emin Efendi Lokantası ile komşu Küllük Kahvesi… Sırtını Beyazıt Camisi’ne dayamış, Beyazıt Meydanı’nı seyrediyor köşesinden.
Asaf Hâlet’ten, Yahya Kemal’e, Nurullah Ataç’tan Ahmet Hamdi’ye, Tarık Buğra’dan Peyami Safa’ya, Cahit Sıtkı’dan Orhan Veli’ye bütün bir edebiyat çevresini yıllarca ağırlamış Küllük.
Küllük sadece sanatçıların ve edebiyatçıların değil, üniversite gençliğinin de uğrak yeri olmuş. 1930’ların ortalarındaki değişimini Güzin Dino şöyle anlatmış: “Henüz en şanlı günlerini yaşamakta direnen Küllük Kahvesi, kızlı erkekli rengârenk cıvıl cıvıl bir yer. Üniversiteli kızlar, asistanlar burada oturma hakkını çetin kavgalardan sonra rektörden koparmışlar.”
Arif Dino ise parasız bir gününde Küllük’te oturmuş, meşhur lokantaya bakarak sansasyon yaratan şiirini yazmış…
“Döner kebap / Dönmez olsun…”
Abidin ve Arif Dino’nun çıkardığı modern edebiyatın öncülerinden sayılan Küllük dergisi de ismini bu kahveden almış.
Beyazıt ve çevresinin en önemli kahvesi ve uğrak yeri olan mekân için Sabahattin Ali, bir söyleşisinde buranın Muallimler Bahçesi ve Akademi olarak da anıldığını söylemiş.