Esaret Yıllarında İstanbul Gezimizden Notlar / I. Bölüm
Ekim 2021’de Esaret Yıllarında İstanbul gezi dizimizi Tarih Kültür Turizm Derneği ile yaptığımız işbirliğiyle başlattık. Amacımız işgal dönemini, şehrin sokakları ve yapıları üzerinden okumak ve paylaşmaktı. Beyoğlu ve Fatih’in 1920’lerin İstanbul’u ile ilgili anlatacak hikâyeleri vardı, hepsini dinlemek istedik. Uzman rehberler eşliğinde yaptığımız geziler sınırlı sayıda katılımcıyla gerçekleşti. Bizi çok mutlu eden katılım talebi yoğunluğu karşısında aldığımız notları paylaşmayı planladık. Gezi Parkı’nda başlayan turumuzda rehberimizi takip ederek aldığımız notları bir yazı dizisi olarak paylaşıyoruz.
Gezi Parkı’nda İşgal Yıllarına Giriş (Gezi Parkı görseli)
13 Kasım 1918’de işgal kuvvetleri, Sarayburnu’dan Boğaz’a doğru en az 50, bazı kaynaklara göre 62 gemiyle İstanbul’daydılar. Mustafa Kemal o dönemde kolordu komutanıydı. I. Dünya Savaşı bitiyor, ordular feshediliyordu. Mustafa Kemal’in Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetim merkezi olan İstanbul’a dönmesinin de zamanı gelmişti.
Suriye cephesinde Halep’te savaşan, oradan Adana’ya geçen, beş günlük bir tren yolculuğundan sonra 13 Kasım 1918’de Haydarpaşa’ya gelen Mustafa Kemal’in yanında yaveri Cevat Abbas vardı, kendisini bir bölük asker karşılamıştı.
Kartal istimbotu yanaştı, bindiler. İlerlerken düşman gemilerine baktılar. Uğruna savaştıkları ülkesinin sularında Cevat Abbas döndü ve “Ne yapacağız?” diye sordu. Aldığı cevap, “Geldikleri gibi giderler, ” oldu.
Kararların Alındığı Mekânlar
İlk gece Pera Palas’ta geçti. Zübeyde Hanım o sırada kızıyla Akaretler 76 numarada oturuyordu. Mustafa Kemal, annesini ziyaret ettikten hemen sonra, VI. Mehmet’i (Vahdeddin) ziyaret talebinde bulundu.
Üç karargâhtan söz etmek gerek. Bunlardan biri Akaretler’deki anne eviydi, ikincisi Pera Palas, üçüncüsü de ailenin bir süre sonra taşınacağı Şişli’deki ev. Bu üç yer Atatürk’ün kararlarını aldığı, görüşmelerini yaptığı yer olarak bilinir. Şişli’deki ev tutulduğunda ve Mustafa Kemal annesini, Makbule Hanım’ı ve evlatlığı Ahmet’i yerleştirme aşamasına geldiğinde Akaretler’deki ev önce İtalyanlar, ardından İngilizler tarafından basıldı.
Topçu Kışlası’nın Önemi
O dönemde Gezi Parkı, Topçu Kışlası’ydı. Anadolu yakasındaki kışla ise Selimiye. Bu iki kışla da III. Selim döneminde inşa edildi. Yeniçeriler bağımsız ordu kurmaya çalıştıklarında, çıkan isyanlarda her iki kışla da yandı ve kârgir olarak yeniden yapıldı.
Kışlanın stadyum olarak kullanılan geniş alanı işgal kuvvetleri yerleştiğinde moral maçlarının yapıldığı yerdi ancak Fenerbahçe işgal kuvvetlerinden İngilizleri yenince morallerin biraz bozulduğunu ekleyelim.
Mustafa Kemal’in Vahdettin’le görüşmesi bir türlü gerçekleşmedi. Bu sırada Pera Palas’ta görüşmeler yapılmaya başlanmıştı. Bunlardan en önemlisi Topkapılı Cambaz Mehmet ile yapılan görüşmeydi. Topkapılı Cambaz Mehmet, İstanbul’da 3 bin kişiye hükmetmesiyle biliniyordu. Bunların içinde esnaf, sivil polis, hatta simitçiler bile vardı. Bu gruplar bir sivil direniş grubu oluşturuyorlardı.
Pera Palas görseli
16 Mart 1920’ye kadar işgal kuvvetleri İstanbul’u işgal etme hakkına sahipti ancak yönetme hakkına sahip değillerdi, yani yönetime el koymamışlardı. Belediye, postane, askerler Osmanlı’nın elinde olmasına rağmen işgal yavaş yavaş gerçekleşiyor, bu yapılarda hak sahibi olmaya başlıyorlardı.
İşgalin alevlendiği dönemde Mustafa Kemal kendini Samsun’a müfettiş olarak atadı. Önce harbiye nazırı olmayı denedi, ardından komutan, hatta padişahın damadı olmanın kıyısından döndü. Müfettiş olarak atandı, Karadeniz’deki ayaklanmayı bastırmak üzere yola çıkması gerekti. Kendine inanan Hüsref Gerede, Refet Bele gibi arkadaşlarından kurulu bir ekiple beraber Samsun’a çıkacağı gemiye bindi ve 19 Mayıs 1919 da Samsun’a vardı. Bu olay Türkler için bir milat, Kurtuluş Savaşı’nı başlatan önemli bir olay olarak kabul edildi. Ardından Erzurum, Sivas ve Amasya kongreleri geldi. İzmir’in işgali de aynı döneme rastlıyordu. Mustafa Kemal’in İzmir’deki başarısı durdurulmak istenmişti. İngiltere parlamentosunun İrlanda meselesine odaklanması nedeniyle 4 Ekim 1923 günü şehir terk edildi. İngilizlerin İstanbul’dan ayrılmasından sonra 6 Ekim’de de Şükrü Naili komutasındaki Türk ordusu İstanbul’a girdi.
Son Meclis-i Mebusan Meclisi MSGSÜ Binasında Toplanıyor! (MSGSÜ görseli)
Misak-ı Milli’nin ilan edildiği ve Meclisi Mebusan’ın toplandığı zamana doğru kısa bir yolculuğa çıkalım… Toplanma bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin olduğu yerde, Çifte Saraylar’da gerçekleşti ve “vatan bir bütündür bölünemez” sözü de o mekânda yankılandı. İngilizlerin tepkisini çeken bu karar, karakol baskınına ve beş kişinin ölümüne neden oldu. Bu olay direnişi güçlendirdi. Osmanlı meclisinin son toplantısı kritik bir eşikti, sonraki toplantı Ankara’da, TBMM’de 23 Nisan 1920’de yapılacaktı.
İşgalin Merkez Noktaları
Selimiye Topçu Kışlası, o dönemin en önemli yerlerinden biriydi. Anadolu yakasında İtalyanlar daha etkindi. Topkapı Sarayı, Sultanahmet, Beyazıt, Fatih’te Fransız hâkimiyeti söz konusuydu. Beyoğlu ise İngilizlerin bölgesi olarak belirlenmişti. Bu hâkimiyet alanları içinde Yunanlılara, Senegalli ve Hintli askerlere, hatta İskoçlara rastlamak mümkündü. Belçika, İsveç, Rusya’dan gelenlerle birlikte İstanbul son derece kozmopolit bir yapıya bürünmüştü. İlk etapta 4 bin askerin şehirde bulunduğu biliniyor, bazı kaynaklarda ise bu sayının 600’e yakın olduğu belirtiliyor.
Akaretler, Şişli’deki ev ve Pera Palas… İşgal dönemindeki bu önemli üç noktanın dışında bugün Gezi Parkı’nın bulunduğu Topçu Kışlası’ndan bahsettik… Talimhane’yi askerler talim alanı olarak kullanıyordu. Harbiye’deki Askeri Müze’nin bulunduğu yerdeyse bir askeri okul vardı. Dolayısıyla bu alanda askeri bir yapılanma olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Taksim Meydanı’ndayız! (Anıt görseli)
Taksim ve İstiklal Caddesi’nde gördüğümüz yapılar 1850’lerin sonundan 1900’lerin başına kadar olan sürede yapıldı. 1900’lerin başında inşa edilenler bugün de görüldüğü gibi çoğunlukla art nouveau tarzındaydı.
Yapımına 1925 yılı sonlarında karar verilen Taksim Cumhuriyet Anıtı Pietro Canonica imzalı. Sanayi-i Nefise Mektebi’nin heykel bölümünden mezun olan ilk kadın sanatçı Sabiha Ziya da Canonica ile birlikte çalıştı. Kaide ve çevre düzeni ise mimar Giulio Mongeri tarafından yapıldı.
Taksim Meydanı’na bakan şimdiki hamburgercinin yerinde bir zamanlar Eptalofos Kahvesi vardı. Eptalofos ya da efdalikus “yedi tepe” anlamına geliyor. Bu alan daha sonra edebiyatçıların buluşma noktası olan Ulus kahvesine dönüşecekti.
Fransız Kültür Merkezi fotosu
Kahvenin karşısındaki Fransız Konsolosluğu’na gelince… 18. yüzyılda Pera Fransız Hastanesi (Höpital des Français de Pera) olarak yaptırıldı. Bugünkü hali 1865 yılına tarihleniyor. I. Dünya Savaşı sırasında iki yıl boyunca Amerikan Kızılhaç Hastanesi olarak hizmet verdi. Elçiliğe dönüştüğü tarihse 1920’ydi.
İstanbul surlarının dışında kalan Pera bölgesi o dönemlerde ticaretin, eğlence hayatının kalbiydi. İstanbul’un modern yüzünü yansıtıyordu. Ermeni kökenli Osmanlı mimarlarının Fransız üslubuna göre tasarladıkları yapılar bu modern kimliği pekiştiriyordu.
Ayatiriyada, Esetyan kiliseleri ve Zapyon Rum Ortaokulu da Taksim’in hemen girişinde bu çokkültürlü yapıyı simgeliyordu.