“İstanbul, filmlerden anımsadığımız bir karmaşa ve gizem kenti değildi kuşkusuz. Fotoğraflardan ve tablolardan anımsadığımız kent de değildi. Yaklaşan tren penceresinden uzanan kıvrımlı bir doğrultuda, güneşin kavurduğu ağaçsız bölümlere yayılmış bir evrendi İstanbul.”
Kahve Molası’nda bugün Pulitzer ve Nobel Edebiyat ödüllerinin sahibi, ülkemizde daha çok Çanlar Kimin İçin Çalıyor ve İhtiyar Balıkçı (Yaşlı Adam ve Deniz) romanlarıyla tanınan ABD’li yazar Ernest Hemingway‘den ve onun İstanbul’la kurduğu ilişkiden bahsetmek istedik.
İstanbul, Hemingway’a İşgal İstanbul’u ve İki Dünya Savaşı kitabını yazdıran şehirdi.
1922’de Toronto Daily News gazetesi, yazarı Orient Express ile Paris’ten savaş muhabiri olarak İstanbul’a gönderdi. Hemingway yaklaşık bir ay burada kaldı. Milli Mücadele dönemini İstanbul’da izleme fırsatı yakalayan Hemingway, yirmi kadar makalesinin hemen hepsini çalıştığı gazeteye İstanbul’dan gönderdi.
Atatürk’e, İstanbul’a, savaşa, kurtuluş mücadelesine dair pek çok konuda önemli bilgiler aktaran Hemingway, 20. yy’ın en etkileyici yazarlarından biri olmasının dışında o dönem genç bir savaş muhabiriydi.
“İstanbul’da kaç kişinin yaşadığını kimse doğru dürüst bilmiyor.” diyen Hemingway, Haliç’ten Beyoğlu’na, şehrin iki yakasından havasına, yağmurlu ve güneşli günlere, köpeklerden tozlu yollara, çocuklardan denize çıkan sokaklara, vapurlardan tramvaylara kadar bir kenti savaşın gölgesinde anlattığında 23 yaşındaydı.
İlk kitabı Güneş de Doğar ve Silahlara Veda romanlarıyla savaş muhabiri olarak gittiği ve tanık olduğu savaşların anlamsızlığını, neden olduğu yıkımı vurguladı.
Hemingway 1961’de hayata veda ettiğinde 62 yaşındaydı.