Bulduğu her fırsatta Beyoğlu’ndaki tiyatrolara giden Sultan Abdülmecid’in sanat ve tiyatro tutkusunu İstanbul’da bilmeyen yoktu. Padişah, Dolmabahçe’yi yaptırdıktan sonra sarayın silahhanesinde bir tiyatro binası bile yaptırmıştı. Müslüman olmayan sanatkârlar, padişah ve saray mensupları için burada temsiller vermeye başlamışlar.
Saraydaki temsillerde sanatçılara mızıkalarıyla, Hademe-i Hâssa denilen Türk müzisyenler eşlik ederdi. Bunlar zamanla Batı müziğini öğrenerek yabancı sahne sanatçılarıyla küçük roller almaya başlayan yetenekli gençlerdi.
Bu gençler bir süre sonra gizlice bir araya gelmeye, sarayda öğrendikleri temsillerden kendilerince bir oyun üstünde çalışmaya başladılar. Gizlice bir araya geldikleri için de dikkat çektiler, takibe alındılar. Bu gençlerin padişaha suikast hazırladıkları düşünüldü.
Bir müddet sonra işin aslı ortaya çıktı ve tiyatro yaptıkları anlaşılınca takibat da sona erdi. Sultan Abdülmecid bu hevesli gençlerin hikâyesine bayıldı ve onları mükâfatlandırdı. Bir zaman sonra da gençler saray tiyatrosunda görev almaya başladılar.
O dönem Paris’te çıkan Larevü Teatral gazetesi yazdıklarımızı doğruluyor. “Türklerin tiyatro sahasında attıkları ilk adım” olarak olayı haber yapan gazete ne yazık ki ne piyesin ne de gençlerin adından bahsetmiş. İlk Türkçe piyesin sarayda temsil edildiği haberinin şehirde de neşeyle karşılandığını ekleyelim.