
II. Abdülhamid’in terzisi, modacı Jean Botter’in evi ve iş yeri olan apartman, 1900’de inşa edildi. Hollandalı Jean Botter, bu apartmanın zemin katında hem kendi adını taşıyan Türkiye’deki ilk modaevini işletti hem de üst katlarında ailesiyle birlikte burada yaşadı.
Arkeoloji ve eski çağ tarihi eğitimi alan yazar Ayşe Övür’ün romanı iki farklı zaman üzerinden paralel bir anlatıyla kurgulanmış. Geçmiş, D’Aronco’nun binayı inşa ettiği dönemle anlatılırken, şimdiki zamanda İtalya’dan İstanbul’a gelen D’Aronco’nun torunu Esta ile apartmanda yaşayan psikiyatr Kaan arasındaki aşka ve anılara odaklanmış.
1894 depreminden sonra II. Abdülhamid, depremde zarar gören tarihi eserlerin onarılmasını ve yeni yapıların inşa edilmesini istemişti.
Deprem sonrası süreç, apartmanın inşası ve İstiklal Caddesi ile Galata’nın gündelik yaşamı romana konu olmuş. Yapının dış cephesinde yer alan hüzünlü kadın figürünün hikâyesi ise romanın en dikkat çeken bölümlerden biri. Özetle, roman okurlarını 1900’lü yılların İstanbul’una götürürken karakterlerin ilginç hikâyelerini de konu ediyor.
Roman, başkarakter psikiyatrist Dr. Kaan’ın danışanı Zehra’yla yaptığı görüşmeyle başlıyor. Londra’da eğitim gören ve uzun süre orada yaşayan Kaan, İstanbul’a geri dönmeye ve eskiden ailesiyle yaşadığı Botter Apartmanı‘na taşınmaya, çocukluk yıllarıyla yüzleşmeye karar vermiş. Esta ise İtalya’da büyükbabasının defterlerini okumuş, ailesinin anlattığı İstanbul masallarını dinleyerek büyümüş ve inşa ettiği en güzel eserlerden biri olan Botter Apartmanı’nı görmek için İstanbul’a gelmiş ve yolu Kaan’la kesişmiş. Roman, Botter Apartmanı’nın tarihine, İstanbul’un gündelik yaşamına dair bir fotoğraf sunarken ilişkiler, bağımlılıklar, aile ve birey olma kavramlarıyla ilgili konulara da değinmiş.